28 Mayıs 2011 Cumartesi

Akdeniz havası: AC Ajaccio


Tribünlerin en samimi olduğu ülkelerden biridir Fransa.. Taraftarlar, Akdeniz coğrafyasının oranın insanlarına aşılamış olduğu coşku ve sıcak kanlılıkla destekler takımlarını.. Özellikle de bazı takımların tribünlerinin İtalyan tribünlerinden aşağı kalır tarafı yoktur. Aynı İtalya’daki gibi siyasi görüşleriyle öne çıkan tribünler ve takımlar da vardır. Bunlardan biri de AC Ajaccio…

AC Ajaccio, Fransa’nın İtalya sınırının izdüşümüne (Akdeniz üzerindeki) denk gelen, aynı zamanda Napolyon’un yerlisi olduğu ve Akdeniz’in 4. büyük adası olan Korsika’nın takımı... Ada, Fransızların 2. Dünya Savaşı’nda kurtardıkları ilk toprak olarak da Fransa tarihinde önemli bir yere sahip. Ayrıca 2. Dünya Savaşı sırasında İtalyanlar tarafından işgal edildiğinden ve İtalya’ya yakın konumda olduğundan, adada İtalyan havasının hakim olduğunu da söyleyebiliriz. Bu durum, adanın iki büyük takımı olan ve doğal olarak rekabet içerisinde olan Ajaccio ve SC Bastia tribünlerine de yansımıştır. İki takım arasındaki bu rekabette genel anlamda Bastia öndedir. Fakat henüz biten Ligue 2’de Ajaccio, sezona çok kötü başlamasına rağmen (ilk 10 maçta 2 galibiyet) 38 hafta sonunda 2. olarak Fransa’nın en üst ligine (Ligue 1) çıkmayı başardı. Fransa’nın 3. Ligi’nde bulunan ezeli rakipleri Bastia ise sezonu şampiyon olarak tamamlayıp Ligue 2’ye yükseldi. Bu bakımdan olası bir “Derby Corse”u da en azından önümüzdeki sezon için ortadan kaldırmış oldular. Ayrıca, Korsika adasının 2010-11 sezonunu rüya gibi bir sonla bitirdiğini de söyleyebiliriz.

Yazının konusunun asıl kahramanı olan Ajaccio takımının son yıllarına baktığımızda; 2002 yılında Ligue 2’de şampiyon olarak Ligue 1’e yükseldiler. Ligue 1’de, -lig atlayan her takım gibi- ilk önce kalıcı olmayı amaçlarlar. Bunu başardıklarını da söyleyebiliriz. Çıktıkları ilk sezonda son haftada aldığı puanla ligde kalırlar. Sonraki sezon yine aynı şekilde son maçı kazanarak ligde kalır Ajaccio... Takım, sezonun kırılma anlarında aldığı puanlarla ligde kalmayı adeta alışkanlık haline getirerek 2004-05 sezonunda da son maçını kazanarak ligde kalır. 3 sezon üst üste düşme potasında mücadele edip, 3 sezon üst üste ligde kalmayı başarmışlardır. Hep iki kez sıçrayan çekirge onlar için üçüncü kez de sıçramıştır. Artık kendilerini bir kademe yukarı taşımak zorundadırlar. Fakat bunu başaramazlar ve 2005-06 sezonunda Ligue 2’ye geri dönerler.. 5 yıllık Ligue 2 macerasından sonra seneye tekrar Ligue 1’de mücadele edecekler.. Taraftar grupları olan “Iguerrieri”nin bir sonraki sezonu sabırsızlıkla beklediğini tahmin etmek güç değil. Bu arada unutmadan söyleyelim maçlarını yaklaşık 12.000 kapasiteli Stade François Coty’de oynuyorlar.

Son olarak ufak da olsa tribünlerinden bahsedelim... Tribünlerinde zaman zaman Che Guevara pankart ve bayrakları açarlar. Bu durum aslında adanın Fransız egemenliğini pek kabul etmeyen ve biraz da asi havasından kaynaklıdır.. Hatta takımın bile Korsika’nın bağımsızlığını savunan bir örgütün amblemini formalarına koyduğu söyleniyor.. Neyse, umarım yeni sezonda da sol kanattan yapılan Ajaccio ortalarının hepsi golle sonuçlanır.
Saldır Ajaccio!

  

13 Mayıs 2011 Cuma

Gizemini koruyan takım: Osasuna


Türk insanının genlerinde vardır zayıfın, ezilen tarafın yanında olmak.. Nerede güçlü ile güçsüz arasındaki fark büyükse, o farkın büyüklüğü kadar ezilen tarafa sempati duyarız… Benim Osasuna sempatim de buna dayanır..

Takımları, tribünleri daha yeni yeni tanımaya başladığım zamanlarda (1990’lı yılların sonu-2000’li yılların başı) Trt’de arada La Liga maçlarının özetlerine denk gelirdim. Futbola olan merakımdan ve ekranda gördüğüm güzel golleri ertesi gün okulda arkadaşlara anlatma hevesinden dolayı, özetlere denk geldiğimde, ormanda ışığa tutulmuş tavşan gibi kilitlenirdim televizyona.. Osasuna da o zamanlar La Liga’nın yeni takımlarındandı. Spiker klişelerinden olan ve insanların diline pelesenk olmuş tabiri ilk o zamanlar duymaya başladım; ender gelişen Osasuna ataklarını… Ne zaman özetlere denk gelsem ya berabere kalırdı Osasuna, ya mağlup olurdu. Çok nadirdi kazandığı, zaten takımın zayıf olduğu çok belliydi, ne zaman bu sefer galiba Osasuna attı golü diye düşünsem, topu kaybedip golü yiyorlardı, bu yüzden spiker Osasuna oyuncularının isimlerini de pek söylemezdi… O zamanlar hiç anlam veremezdim, bu takım sürekli mağlup olur ya da berabere kalır fakat sonraki sene tekrar aynı ligdedir.. Bu yüzden Osasuna, birkaç yıl öncesine kadar hep gizemli bir takımdı benim gözümde.. Şimdi Osasuna’nın bu sır perdesini biraz aralayalım;

Osasuna, İspanya’nın Bask bölgesine yakın olan Pamplona bölgesinin takımı.. Maçlarını yaptığı stadın adı Reyno de Navarra, yaklaşık 19.500 kişilik.. 1920 yılında kurulmuş olan bu takım tam 33 sezon La Liga’da mücadele etmiş.. Son olarak 1999-2000 yılında Las Palmas’ın ardından 2. olarak Segunda Division’u tamamlayıp La Liga’ya yükselmişler. O zamandan beri aralıksız olarak La Liga’da mücadele ediyorlar. La Liga’da elde ettikleri en iyi derece 1990-91 ve 2005-06 sezonlarındaki 4.lükler.. La Liga’da bu kadar az başarısı varsa Avrupa kupalarında hiç yoktur deyebilirsiniz fakat durum öyle değil.. İspanyol takımlarının Avrupa maçlarında farklı oynadıklarını, farklı hava yakaladıklarını az çok biliriz. Osasuna da o klasik İspanyollardan biri.. 2006-07 sezonunda Avrupa’da o sezonu Uefa şampiyonu olarak bitiren Sevilla ile birlikte fırtınalar estiriyorlardı... Bordeaux’yu, G.Rangers’i, B.Leverkusen’i elediler o sezon.. Yarı finale kadar geldiler fakat dediğimiz gibi diğer büyük fırtına Sevilla yuttu onları.. 2000 yılından itibaren yakaladıkları istikrarı takdir etmek gerekir fakat 2007-08 sezonunda düşmekten son hafta Zaragoza’nın Mallorca’yı yenememesi sayesinde kurtuldular.. Bir sonraki sezon ise en destansı ligde kalış hikayelerinden birine imza attılar; ilk 20 haftada sadece 2 galibiyet alan takımın düşmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Düşme potasından hiç çıkamamışlardı.. Biraz toparlanmışlardı fakat halen düşme potasındaydılar son 3 haftaya girildiğinde… Kalan maçları ise; ligi üçüncü bitirecek Sevilla ile içerde, lig şampiyonu Barcelona ile deplasmanda ve ligi ikinci tamamlayacak Real Madrid ile son hafta içerde oynayacaklardı… Bu üç maçın ilkinde Sevilla ile berabere kaldılar. Umutlar iyice tükenmişti. Nou Camp’tan zaferle dönmeleri ve Real Madrid’i içerde yenmeleri gerekiyordu. Barcelona deplasmanından Pandiani’nin 26. dakikadaki golüyle gelen galibiyetle dönüyorlardı. Umutları son haftaya taşımayı başarmışlardı.. Son maçta da içerde 1-0 geriye düşmelerine rağmen Real Madrid’i 2-1 yenerek mucizenin futbol literatüründeki tanımını yeniden yapıyorlardı.. Düşme potasında girdikleri son haftanın bitiminde ligde kalmışlardı.. Bu sezon da benzer bir senaryo vardı fakat Osasuna bu kez işini son haftaya bırakmadan bitime iki hafta kala son 3 maçta aldığı 9 puanla çok rahatlamış durumda…


Büyük takımlara karşı kendi evinde gösterdiği performans İstanbul Büyükşehir Belediyespor’un üç büyüklere gösterdiği performans gibi.. Osasuna’nın İBB’ye oranla artısı iç saha maçlarında rakipler üzerinde taraftarının yarattığı müthiş baskı.. Bu sene Real Madrid’i yenerken her dakika sahaya ikinci topu atıp oyunu soğutmaları en güncel örnek, bu yüzden çok az miktar da olsa (602$) ceza aldılar.. Belki de dünya üzerinde Osasuna taraftarı kadar oyunu soğutmayı bilen ve bunu takımın performansıyla paralel olarak yapabilen çok az taraftar kitlesi vardır.. Unutmadan söyleyelim taraftarının zaman zaman maçlarda Che Guevara bayrakları açtığına da şahit oluyoruz…

Henüz 13-15 yaşlarında izlerken hiçbir futbolcusunun ismini bilmediğim gizemli bir takımdı benim için, aslında hala daha ender gelişen Osasuna atakları hakkında birçok şey gizemini koruyor. En büyük temennimiz ise ender gelişen Osasuna ataklarının La Liga semalarında hiç kesilmemesi!
Saldır Osasuna!